6 Nisan 2012 Cuma

İşte öyle bir şey...

Yıl 2005, gerçekten çok soğuk bir kış günü, Maçka'daki bir otelin restoranında saat gece yarısını çoktan geçmişti. Kalan bir iki masadan biriside bizimkisiydi. Gece boyunca göz ucuyla takip ettiğim Melih Kibar masamıza yaklaşıp, ismiyle müsemma bir şekilde "Müsade ederseniz piyano çalabilir miyim?" diye sordu. Şaka desem değildi, kadı ki masamıza gelen kişiyle uzaktan yakından ilgisi olamazdı, kamera şakasıda değildi. Bildiğiniz Melih Kibar işte...


Bugün düşünüyorum da fazla saçmalamadan cevap vermişim: "Bizim için onurdur" dedim. Yine aynı kibarlıkla " O zaman buyurun bize eşlik edin" dedi, hala inanamıyordum...


Diğer masadaki iki kişide piyanonun başına gelmişlerdi. Belli ki onları da aynı şekilde davet etmişti. İlk parçadan sonra diğer masadakiler ayrıldılar. Melih Kibar'ın masasındaki iki kişi ile beraber mekanda toplam 5 kişiydik.


Sonrasında sanki Melih Kibar değilde, konservatuar sınavlarına hazırlanan öğrenci edasıyla otel yetkililerinden tüm alçak gönüllülüğüyle izin istedi. Yönetim "sabaha kadar kalabilirsiniz" demişti... Sonrasında yaklaşık 1-1,5 saat kadar daha devam etti müzik ziyafeti, sanki bir masaldaydım.


O akşam çaldığı parçalardan birisi de "Sessiz Veda" idi. Ancak enstrümental bir parça olmasına karşın, daha önce hiç duymadığım genç bir kadın sanatçı seslendiriyordu. Zaten daha sonra da bir daha hiç duymadım o sesi....

Aradan bir kaç ay geçmişti, Melih Kibar'ın öldüğü haberi veriliyordu televizyon kanallarında. Aklımdan geçen ilk şey kavuştular olmuştu.

Çiğdem Talu'yla kavuşmuşlardı...

Zaten Çiğdem Talu'nun ölümünden sonra hiç eski Melih'te olamamıştı...


Seni düşündüm dün akşam yine,
Sonsuz bir umut doldu içime,
Bir de kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma...
Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir korku duyar ya insan
Hani bir şarkı söyler ya içinden

İşte öyle bir şey....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder